Ana içeriğe atla

The Truman Show || Film Yorumu

Vee...yeni bir film yorumuyla karşınızdayım. Bu filmi izlerken Truman'ın yaşadığı yer o kadar tanıdık geldi ki sanki daha önce izlemişim gibi geldi. Ayrıca 80'li yıllarda çekildiğini sanıyordum meğersem 98 yapımlıymış. Evet minik fun fact'lerden sonra yoruma geçelim ;)
Konu: Truman günün 24 saati yayınlanan ve tüm yaşantısını gözler önüne seren The Truman Show adlı televizyon programının yıldızıdır. Fakat kendisi bunun farkında değildir.
Yorumum: Neden bilmiyorum ama daha ilk sahneden sanki bu filmi daha önce bir yerde izlemişim hissine kapıldım. Normalde ilk sahnelerden bir şey anlamaz ve filme odaklanmakta zorluk çekersiniz ama bu film daha ilk sahnesinden sizi ekrana kitliyor. Truman için yaratılan o minik kasaba; hayatı boyunca tanıdığı, bildiği ve her gün gördüğü, selam verdiği insanlar... Aslında sizin için yaratılan bir dünyanın olduğunu ve bütün dünyanın doğumunuzdan itibaren bütün hayatınıza tanık olduğunu hayal edin... Korkunç olmalı :( Tabi Truman hiçbir şeyin farkında değil ama teknik hatalardan dolayı aksaklıklar meydana gelmeye başlayınca ana karakterimiz de şüphelenmeye başlıyor.
Gerçekten çok ilginç bir konusu var. Ben ilk izlemeden önce adına bakarak komedi olacağını düşünmüştüm ama konusunu okuduktan sonra daha çok ilgimi çekti ve bir şans vereyim dedim. Truman'ın karısının gerçekten iyi dayandığını düşünüyorum aslında [eğer filmi izlerseniz ne dediğimi anlayacaksınız ;)] Ve bu programın yaratıcısının da aklını kaçırdığını düşünüyorum. Gerçekten adam manyak. Hani çocukluğundan itibaren yaparsın bir nebze ama daha doğmadan önce anne karnında bile kamerayla çekmesi ve bunu tüm dünyanın izlemesi... akıl karı iş değil yani. Yine de dönemine göre çok sıradışı bir konusu var ve olaylar da harika işlenmiş. Senaryo öz ve akıcı yazılmış. Kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim <3
yapım yılı: 1998 süre:1 saat 43 dk imdb:8.1/10 nerden izleyebilirim?: netflix veya realfilmizle.com'dan izleyebilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Piyanist || Film Yorumu

Selam canlar! Hayat nasıl gidiyor? Bana her gün sanki aynı günü yaşıyormuşum gibi geliyor. Aynı tek bir tarihte sıkışıp kalmışım gibi. Şu an tatilde olduğumdan dolayı bol bol film izleyip kitap okuyarak vaktimi değerlendirmeye çalışıyorum. Bu ayın sonuna doğru okulum tekrar açılacak ve 2.dönemi daha sıkı tutmam gerek. O yüzden hem kitap hem de film listemi olabildiğince bitirmeye çalışıyorum. Kısa bir hayat güncellemesinden sonra yoruma geçelim :) Bundan birkaç gün önce uzun zamandır aklımda olan ve kime sorsam eğer izlediyse bin bir türlü övgüyle bahsettiği bir filmi izledim: Piyanist. Konusu 2.Dünya Savaşı'nda Polonyada bir piyanisti ve ailesinin Yahudi olmalarından dolayı Almanlar tarafından sürgüne gönderilmelerini, psikolojik ya da fiziksel işkenceye tutulmalarını ele alıyor. Filmi izlerken sandalyemin ucunda oturdum resmen. 2 saat boyunca diken üstünde gibiydim. Etkilendiğim, gözyaşlarımı tutamadığım birçok sahne oldu. Detay vermeyeceğim spoiler olmasın diye :D ama

Kadın Kokusu || Film Yorumu

Vee yepyeni bir film yorumuyla karşınızdayım! Bu seferki Al Pacino'lu. Al Pacino'yu muhtemelen herkes The Godfather filminden tanıyordur ama bugün kendisine en iyi oyuncu Oscar'ını kazandıran Kadın Kokusu orijinal adıyla Scent of a Woman filminin yorumunu okuyacaksınız umarım beğenirsiniz <3 Konu: Şükran günü tatilinde biraz para kazanmayı uman yoksul bir özel okul öğrencisi, kör ve huysuz bir emekli albaya bakıcılık yapmayı kabul eder. Yorumum: Aslında bu filmi ilk izleyişim youtube'da filmden bir kesitti. Ben de neden bu filme şans vermiyorum diye düşündüm. Başları bana çok yavaş ve sıkıcı geldi, konu acaba nereye bağlancak diye bekledim hatta filme birkaç gün ara bile verdim :D Sonra 'Hadi Duru, Al Pacino oynuyor onun hatrına devam et,' dedim kendi kendime ama film sonra bir anda su gibi

Queen's Gambit || Dizi Yorumu

Herkese selam! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Çıktığından beri çok sevilen ve bundan birkaç hafta önce Amerika'nın Oscar ödüllerinden sonra en fazla rağbet görülen ödül töreni olan Golden Globe'da ödül üstüne ödül alan bir diziyle geldim: Queen's Gambit. 9 yaşındayken yetimhaneye gönderilen Beth, orda bir hademe ile arkadaş olur. Satranca karşı büyük bir yeteneğinin ve ilgisinin olduğunu keşfeden hademe, onu bazı arkadaşlarıyla tanıştırır. Onlar da bu kızın satrançta olağanüstü bir yeteneğinin olduğunu görünce onu lisedeki satranç klubündeki çocuklarla oynaması için çağırırlar. Günlerden bir gün, bir aile Beth'i evlat edinir. Yeni hayatına alışmaya çalışan Beth, gittiği bir markette satranç dergisi görür ve onu gizlice alır. Satranç turnuvalarının düzenlendiğini öğrenir ve bu turnuvalara katılmaya başlar. Önce kendi kasabasında yarışmaya başlayan Beth, gittikçe hem Amerika'da hem de dünya çapında bilinir bir satranç oyuncusu haline gelir. İşinde en iyileri