Ana içeriğe atla

The Notebook || Film Yorumu

Konusu: Nicholas Sparks’ın romanından uyarlanan bu filmde, bir kasaba çocuğu ile zengin şehir kızının yaz aşkı anlatılıyor. 1940’lı yılların yaz aylarında başlayan bu aşk sonbaharın ve savaşın gelmesiyle sona erer ama aslında bu iki aşık için hiçbir şey sona ermemiştir.
Yorumum: Bu filmi ilk arkadaşlarımla izlemiştim yaklaşık 2 yıl önce. Netflix’de görünce tekrardan izleyeyim dedim. Klasik filmlerden, izlemediyseniz bile en azından duymuşsunuzdur. Ama abartıldığı kadar yok. Yani güzel filmdi, romantik, tutkulu tam bir aşk filmiydi fakat ne ilkinde ne de ikincisinde ağlamadım. (her izleyen ağlarsın kesin falan dediği için diyorum😂) Eski zamanlarda geçtiği için iletişim kopukluklarından dolayı hala sevseler bile birbirlerini yanlış anlıyorlar ve bu yıllarına mal oluyor. Rachel Mcadams’ın ve Ryan Gosling’in uyumu harikaydı😍 Ama Ryan’ın hala neden bu kadar fazla abartıldığını anlayamıyorum😂 Arkadaşlarınızla film gecesi yapmak istiyorsanız ya da duygusal bir dönemden geçiyorsanız kesinlikle ilk izlemeniz gereken film bu. Hele hele hiç izlemediyseniz hemen şimdi ŞU AN gidip izleyin. Çünkü abartıldığı kadar olmasa da gerçekten sahne geçişleri ve tek bir sahnenin az ama öz anlatılmasıyla harika bir iş çıkarılmış👍🏻
yayın tarihi: 2004 süre: 2 saat 4 dk imdb:7.8/10 nerden izleyebilirim?: internete de yazabilirsiniz ya da netflix’ten izleyebilirsiniz

Yorumlar

  1. Her izlediğimde ağladığım film. Neden bilmiyorum ama öyle işte:)

    YanıtlaSil
  2. ben ilk izlediğimde gözlerim sulanmıştı ama ikincisi ağlattı :(

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Piyanist || Film Yorumu

Selam canlar! Hayat nasıl gidiyor? Bana her gün sanki aynı günü yaşıyormuşum gibi geliyor. Aynı tek bir tarihte sıkışıp kalmışım gibi. Şu an tatilde olduğumdan dolayı bol bol film izleyip kitap okuyarak vaktimi değerlendirmeye çalışıyorum. Bu ayın sonuna doğru okulum tekrar açılacak ve 2.dönemi daha sıkı tutmam gerek. O yüzden hem kitap hem de film listemi olabildiğince bitirmeye çalışıyorum. Kısa bir hayat güncellemesinden sonra yoruma geçelim :) Bundan birkaç gün önce uzun zamandır aklımda olan ve kime sorsam eğer izlediyse bin bir türlü övgüyle bahsettiği bir filmi izledim: Piyanist. Konusu 2.Dünya Savaşı'nda Polonyada bir piyanisti ve ailesinin Yahudi olmalarından dolayı Almanlar tarafından sürgüne gönderilmelerini, psikolojik ya da fiziksel işkenceye tutulmalarını ele alıyor. Filmi izlerken sandalyemin ucunda oturdum resmen. 2 saat boyunca diken üstünde gibiydim. Etkilendiğim, gözyaşlarımı tutamadığım birçok sahne oldu. Detay vermeyeceğim spoiler olmasın diye :D ama

Kadın Kokusu || Film Yorumu

Vee yepyeni bir film yorumuyla karşınızdayım! Bu seferki Al Pacino'lu. Al Pacino'yu muhtemelen herkes The Godfather filminden tanıyordur ama bugün kendisine en iyi oyuncu Oscar'ını kazandıran Kadın Kokusu orijinal adıyla Scent of a Woman filminin yorumunu okuyacaksınız umarım beğenirsiniz <3 Konu: Şükran günü tatilinde biraz para kazanmayı uman yoksul bir özel okul öğrencisi, kör ve huysuz bir emekli albaya bakıcılık yapmayı kabul eder. Yorumum: Aslında bu filmi ilk izleyişim youtube'da filmden bir kesitti. Ben de neden bu filme şans vermiyorum diye düşündüm. Başları bana çok yavaş ve sıkıcı geldi, konu acaba nereye bağlancak diye bekledim hatta filme birkaç gün ara bile verdim :D Sonra 'Hadi Duru, Al Pacino oynuyor onun hatrına devam et,' dedim kendi kendime ama film sonra bir anda su gibi

Queen's Gambit || Dizi Yorumu

Herkese selam! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Çıktığından beri çok sevilen ve bundan birkaç hafta önce Amerika'nın Oscar ödüllerinden sonra en fazla rağbet görülen ödül töreni olan Golden Globe'da ödül üstüne ödül alan bir diziyle geldim: Queen's Gambit. 9 yaşındayken yetimhaneye gönderilen Beth, orda bir hademe ile arkadaş olur. Satranca karşı büyük bir yeteneğinin ve ilgisinin olduğunu keşfeden hademe, onu bazı arkadaşlarıyla tanıştırır. Onlar da bu kızın satrançta olağanüstü bir yeteneğinin olduğunu görünce onu lisedeki satranç klubündeki çocuklarla oynaması için çağırırlar. Günlerden bir gün, bir aile Beth'i evlat edinir. Yeni hayatına alışmaya çalışan Beth, gittiği bir markette satranç dergisi görür ve onu gizlice alır. Satranç turnuvalarının düzenlendiğini öğrenir ve bu turnuvalara katılmaya başlar. Önce kendi kasabasında yarışmaya başlayan Beth, gittikçe hem Amerika'da hem de dünya çapında bilinir bir satranç oyuncusu haline gelir. İşinde en iyileri